27 Şubat 2016 Cumartesi

YALNIZLIK

"içimizi acıtan yanlız doğmaksa biz asıl yanlışı yanlız öleceğimizi düşünerek yapıyor olabilirmiyiz".
yanlızlık karanlığın en koyu lacivertiyse, gözlerimizi kör eden bir sessizlik içinde ve bize usulca söylediği tek şey
sus.. sus ki yanlızlığın söylediklerini duyabilesin.içimizi acıtan
ölmekse, yanılgımız iki kat artıyor olamazmı bu dünya ya doğmak suç sayılmazmı?
biliyorsam namerdim bütün bu soruların cevabını ama bildiğim bir tek şey bile olsa doğru sayılmazmı?
her bir ağızdan bir ses her kafadan bir düşünce çıktığında insanın dünyası daralmaz mı?
korurken kalbimizi kırılmaktan suç sayılmaz mı belkide kırılmak için geliyoruz dünyaya kırmamak şartıyla.
yanlızlığın yüzünün soğuk olduğunu sanırızda o bizim yüzümüz sayılmazmı?
yanlızlık bir ayna gibi kendisine bizi yansıtmazmı? işte bu iki sebepten yanlızlığa düşenin yüzü soğuk
elleri soğuk gözleri nemli karanlığın içinde soğukta kalmış gibi tirtir titretir içine düşenleri...
hatta çok keskin bir kış ayazına bile benzetilebilir.. yanlızlıktan dudaklarımız çatlar, yanlızlıktan
kalbimiz çatlar hatta yanlızlıktan gözlerimizde kan, gözlerimiz yanar.
Kimine göre yanlızlık deniz de aniden çıkan bir girdap gibi dir. Alır sinsice içine insanı su yutuna kadar
ve hiç bir yanlızlık girdabı en dibe vurdurana kadar bırakmaz içine çektiğini....hatta en dibe vurdurmak yetmez
bu sırada su yutmalı ve iki elde havada hissetmelisin senin sonunun denizin belkide okyanusun en derin yeri olduğunu.
Belkide şükretmelisin kim bilir en derini görüp hissede bildiğine çünki herkesin keşfinden korktuğu yerde durur senin kalbin.
Yanlızlık kimilerine göre aşk olamaz mı ? İnsanın kendini sevdiği, kendini aldattığı sonra ayrılmak için türlü çabalar sarfettiği..
Bir türlü insanın yakasını bırakmayan kalbine izin almadan oturmuş hatta orada demlenmiş bir şey yanlızlık sayılmaz mı?
Bu sırada sabret diyen olur, gün sayan olur, hatta söz veren olur... Sen sabredersin, gün sayarsın, sözlerini tutarsın, yalnızlıksa
sabretmez, gün saymaz, sözlerinin hiç birini tutmaz...Sen sabrederken o içini kemirir, yüreğini yer bitirir, sen gün sayarken o sonsuza
kadar orada duracağını bilir. Her kafadan bir ses çıkar ve hep bir ağızdan "her gündüzün bir gecesi varsa her geceninde bir gündüzü var" denir.
Sen ilk başta inanırsın bu SÖZE. Ama zaman geçtikçe öğrenirsin yanlızlığın hiç sözünü tutmadığını beklersin olmaz, gün sayarsın bitmez, ve
bir bakarsın ki içindeki yanlızlık uzun süre demlenmiş bir çayın katranı gibi kaplamıştır bütün yüreğini...
Herkesin dilinde tek bir kelime "yanlız doğduk ve yanlız öleceğiz"...Yanlız doğsaydık eğer annemize göbek bayığla bağlı doğarmıydık?
yanlız ölseydik sevdiklerimiz arkamızdan gözyaşları dökermiydi. Her birimiz yüreğimizde bir yürek taşıdığımıza ve her yere sevdiklerimizi
yüreğimizde götürdüğümüze göre öldüğümüzde de yanlız ölmemiz olası bir şey değildi ? Soruyorum şimdi size yanlız doğup yanlız öldüğümüz masalı
aptalların yazdığı yalandan başka birşey olamazmıydı? Bağlanmaya karşı duranlar yanlızlıkla kalbini avutuyor sayılmazmıydı?
Acınası bir durama getirilmiyormuydu insanoğlu..Ağır sözlerle üzerlerine yük yüklenmiyormu tüm insanların... İçinde yaşadığımız dünya ya
herşeyi paylaşmak için gelmiyormuyduk.Parayı, sevgiyi, saygıyı, adaleti, şansı.. Kimi aptallar kurnazlık kisfesi altında insanların bütün
bu duygularını sömürerek kendi çıkarları doğrultusunda sömürü sisteminin bir parçası olmuyorlar mıydı?
Bir kağıdın üzerine "BEN SENİN BİR PARÇANIM" yazdım...Aslında birinin parçası olmak o kişininde sizin parçanız olduğunu düşündüğünüz
anlamına gelir. İnsanoğlu bunca şiir ve sözü yazabildiğine göre asla yanlız değildi. Yanlızlık bize sevdirilmeye çalışılan bir tür sömürü
sisteminin parçasıydı. Ki insan ilk önce yanlız olduğuna inandırılır ve sonra o yanlızlığın içinde kaybolduğu kabul ettirilir ve daha sonrada
sanal yanlızlık sanal bir sistemle paylaşılırdı. Ta ki içinde bulunduğu bu sistemi sorgulayana kadar. Sadece sorgulamak yetmezdi inanmamak
gerekirdi yanlız olduğumuza, yanlızlığın paylaşılmadığına, ve en önemliside yanlız doğup yanlız öleceğimiz olgusuna. Tanrının bile "biz" diye
bahsettiği kutsal kitapta insanların "ben" deme bencilliğinden doğmuş olamaz mıydı yanlızlık? Hatta öğretilmiş bir duygu ve kabul ettirilmeye
çalışılan güvensizlik duygusuyla insan beslenince zaten "biz" deme şansı kalırmıydı.
Çalışmaktan yorgun düşürülmüş düşünmeye zaman ayırmayan beden yığınları olmamız bekleniyor belkide. Yanlız doğduk yanlız ölüyoruz
duygusuna inandırılmış akşamları tv karşısında oturan her söylenen söze inanan her duyduğunu kabul eden hiç birşeye karşı gelmeyen
bir yığın insan sürüsü.. Kendini yalnızlığa inandırmış insanlar topluluğu ...
Hiçkimseye anlatmadıklarını milyonlarla paylaşabilen sahte cesurlar ....Bütün bunların içinde " bu zamanda insana güvenilmiyor canım ....
bu zamanda insanlar pek duyarsız ve yanlız" diyen sömürü sisteminin tamamlanmayan parçaları....
... Her seferinde söylenen tek söz ise " bu bir geçiş dönemi" ..
Uzun yıllardır bize inandırılan yanlız doğduk yanlız öleceğiz sözünün altının çizilmesi durumu. kaç metre kare evinin içinde ne kadar
yanlızlık çektiğinden bahseden görgüsüzler ordusunun peşinden giden artık hayatlar sinsilesinin parçası olmaya çalışan çocuklar,
gençler ve belkide bu tuzaklara kaç kez düşmüş bizler....

SERRA YETEK (aristoseres)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder