1 Kasım 2017 Çarşamba

UÇURUM

sen vefanın anlamı
yerim yurdum
can evim umudum
gözlerine vurulduğum
yüreğimde bulduğum
sakın anlamını yitirme
sen masumum
biriciğim
aşkım
küçüğüm
sakın güvensizliğe yenilme
nerde yitirirsen anlamını hayatın
ben uçurum kenarlarındayım
tutarım ellerinden korkma
ikimiz içinde yer var umudumda

01.11.2017
serra yetek

16 Eylül 2016 Cuma

"SAHİ SEN NASILSIN?"

Sahi ne satırlar yazıldı arkandan.
Hiç bir satır gelmeyişine çözüm bulamadı.
En son tek kelime yazıldı beyaz bir kağıda zifiri mürekkeple BİTTİ.
Ve bu kadar kolaydı.
Şimdi yüz ölçümü hüzün olan bir şehirde yalnızlığı paylaşıyoruz her birimiz birbirinden habersiz insanlar olarak.
Daha kötüsüne yenik düşüp hırsla, kıskançlıkla kıranlar var birbirini.
Sen bilmezsin buraya HAYAT deniyor. Ve her şey olabilir.
İMKANSIZ diye bir şey yok.
Sahi sen nasılsın?

SERRA YETEK (aristoseres)

13 Nisan 2016 Çarşamba

Sobe

hani sessizlik içinde bir çığlık kopar ya
yüzümüzü vurmuşuz karanlığa
içimizdeki kopan çığlıkta derin bir sessizlik
şöyle bir mum alevi kadar aydınlık
bir odanın içinde
oturmuşuz masaya
elimizi tam uzatıyoruz
kadeh boş
tesadüf bu ya göz göze geliyoruz
o karanlığın içinde
içmesek de birbirimizin gözleriyle sarhoş oluyoruz
senin gözlerinde acı
kayboluyorum karanlığında
kurtarmıyorsun bilerek beni
diyorsun ki devamlı
“hisset yüreğimi”
Oysa ki sana daha önce karanlıktan ne kadar korktuğumu söylemiştim
avuçlarım terliyor
bak sesime sesimde tedirginlik
ne olur kurtar beni ve kendini diyorum
sense yüzünü öne eğerek
karanlığın ağırlığıyla
çekiyorsun gözlerini gözlerimden
tam merak ederken ne söyleyeceğini
kısık bir sesle "ne olur” diyorsun “hissetme artık beni"

23/02/2012

Serra Yetek

Sadece V

Sanki "W" gibi hep bir olacağımızı hayal etmiştim.
Ama biz hep iki ayrı "V" olduk,
Bir türlü birleşemeyen.

Serra Yetek

28 Şubat 2016 Pazar

"AĞLAMAK"

Ağlamanın kolay olduğu bu dönemde daha doğrusu ağlanacak çok şeyin olduğu halde bizi
ağlamaktan alıkoyan birşeyler var..Çocukken dokunulmaz olan ağlamak büyüyünce sanki insanların müdahale etmesi gereken bir davranış
bir utanç meselesi haline gelmiş. Ağır bir yük yüklenmiş çocukluktan çıkan yüreklere... Oysaki ağlamak ağlayabilmek yüreğin temizlenmesi,
gözlerinden süzülen yaşların içinden dökülen sessiz kelimeler sinsilesi...belki birazda çocukluktan olgunluğa geçiş müjdesi ....
Ağır yüklerin yüklendiği ağırlığı atmak için gözlerden düşen yaş müjdesi...Bu müjde bazen olur olurmadık yerde yüreğimizden süzülerek
gözlerimize kadar çıkar ve gözyaşı olarak dökülür.. Dudaklarımız morarır kendimizi tutarız ya ağlamamak için o içimizde kopan bir savaştır. Her zaman
..
Ağlamanın yeri ve zamanı yoktur aslında mekanı da yoktur ama insanlar hep bir zaman yer ve mekan belirlemişlerdir kendi kafalarına göre.
Bu genelde dört duvar arasıdır...Saklanır bütün gözyaşları "yıkılmadım" diye bilmek için güçlü durabilmek için hatta bazıları tarafından
yara almamak için. Oysaki hıçkıra hıçkıra ağlayabilmektir özel olan ..Yüreğinin arınması için ağlaya bilmektir bütün mesele.
Kederini gözyaşlarına dökmektir...Kadere inat hıçkıra hıçkıra göğüslemektir bütün yükleri...

Oysaki insan hep utanmıştır gözlerinin yaşından sanki sırça yıkık dökük gönül kapısından dökülen sıvalardır gözyaşları ve o bu köhneliği
kimse görsün istemez...Oysaki o sıvaları dökülmüş köhneliğin içindeki gözlerinin yaşlarıdır değerli olan .... Burada bir çelişki ortaya
çıkar ve insan güvenmek ister gözünün yaşlarını silen ele, ellere...


Bazen bir elin omuzumuza dokunmasını ve bize ağlama demesini bekleriz..Ama bu hiçbir zaman istemediğimiz, tanımadığımız bir el olmasın
deriz.Yüreğimize yer etmiş belki anne sıcaklığıyla bizi anlasın bizim gözyaşlarımızı silsin isteriz. Çünki ağlamak tek kişilik bir eylem
değildir. Elimizi yüreğimize koyup gözyaşlarımızı hissederken birinin acımıza ayna olmasını dileriz...Ve en çok birlikte ağladıklarımızı
unutmayız...


Bu bir geçiş dönemidir çocukluktan olgunluğa...


SERRA YETEK (aristoseres)

27 Şubat 2016 Cumartesi

YALNIZLIK

"içimizi acıtan yanlız doğmaksa biz asıl yanlışı yanlız öleceğimizi düşünerek yapıyor olabilirmiyiz".
yanlızlık karanlığın en koyu lacivertiyse, gözlerimizi kör eden bir sessizlik içinde ve bize usulca söylediği tek şey
sus.. sus ki yanlızlığın söylediklerini duyabilesin.içimizi acıtan
ölmekse, yanılgımız iki kat artıyor olamazmı bu dünya ya doğmak suç sayılmazmı?
biliyorsam namerdim bütün bu soruların cevabını ama bildiğim bir tek şey bile olsa doğru sayılmazmı?
her bir ağızdan bir ses her kafadan bir düşünce çıktığında insanın dünyası daralmaz mı?
korurken kalbimizi kırılmaktan suç sayılmaz mı belkide kırılmak için geliyoruz dünyaya kırmamak şartıyla.
yanlızlığın yüzünün soğuk olduğunu sanırızda o bizim yüzümüz sayılmazmı?
yanlızlık bir ayna gibi kendisine bizi yansıtmazmı? işte bu iki sebepten yanlızlığa düşenin yüzü soğuk
elleri soğuk gözleri nemli karanlığın içinde soğukta kalmış gibi tirtir titretir içine düşenleri...
hatta çok keskin bir kış ayazına bile benzetilebilir.. yanlızlıktan dudaklarımız çatlar, yanlızlıktan
kalbimiz çatlar hatta yanlızlıktan gözlerimizde kan, gözlerimiz yanar.
Kimine göre yanlızlık deniz de aniden çıkan bir girdap gibi dir. Alır sinsice içine insanı su yutuna kadar
ve hiç bir yanlızlık girdabı en dibe vurdurana kadar bırakmaz içine çektiğini....hatta en dibe vurdurmak yetmez
bu sırada su yutmalı ve iki elde havada hissetmelisin senin sonunun denizin belkide okyanusun en derin yeri olduğunu.
Belkide şükretmelisin kim bilir en derini görüp hissede bildiğine çünki herkesin keşfinden korktuğu yerde durur senin kalbin.
Yanlızlık kimilerine göre aşk olamaz mı ? İnsanın kendini sevdiği, kendini aldattığı sonra ayrılmak için türlü çabalar sarfettiği..
Bir türlü insanın yakasını bırakmayan kalbine izin almadan oturmuş hatta orada demlenmiş bir şey yanlızlık sayılmaz mı?
Bu sırada sabret diyen olur, gün sayan olur, hatta söz veren olur... Sen sabredersin, gün sayarsın, sözlerini tutarsın, yalnızlıksa
sabretmez, gün saymaz, sözlerinin hiç birini tutmaz...Sen sabrederken o içini kemirir, yüreğini yer bitirir, sen gün sayarken o sonsuza
kadar orada duracağını bilir. Her kafadan bir ses çıkar ve hep bir ağızdan "her gündüzün bir gecesi varsa her geceninde bir gündüzü var" denir.
Sen ilk başta inanırsın bu SÖZE. Ama zaman geçtikçe öğrenirsin yanlızlığın hiç sözünü tutmadığını beklersin olmaz, gün sayarsın bitmez, ve
bir bakarsın ki içindeki yanlızlık uzun süre demlenmiş bir çayın katranı gibi kaplamıştır bütün yüreğini...
Herkesin dilinde tek bir kelime "yanlız doğduk ve yanlız öleceğiz"...Yanlız doğsaydık eğer annemize göbek bayığla bağlı doğarmıydık?
yanlız ölseydik sevdiklerimiz arkamızdan gözyaşları dökermiydi. Her birimiz yüreğimizde bir yürek taşıdığımıza ve her yere sevdiklerimizi
yüreğimizde götürdüğümüze göre öldüğümüzde de yanlız ölmemiz olası bir şey değildi ? Soruyorum şimdi size yanlız doğup yanlız öldüğümüz masalı
aptalların yazdığı yalandan başka birşey olamazmıydı? Bağlanmaya karşı duranlar yanlızlıkla kalbini avutuyor sayılmazmıydı?
Acınası bir durama getirilmiyormuydu insanoğlu..Ağır sözlerle üzerlerine yük yüklenmiyormu tüm insanların... İçinde yaşadığımız dünya ya
herşeyi paylaşmak için gelmiyormuyduk.Parayı, sevgiyi, saygıyı, adaleti, şansı.. Kimi aptallar kurnazlık kisfesi altında insanların bütün
bu duygularını sömürerek kendi çıkarları doğrultusunda sömürü sisteminin bir parçası olmuyorlar mıydı?
Bir kağıdın üzerine "BEN SENİN BİR PARÇANIM" yazdım...Aslında birinin parçası olmak o kişininde sizin parçanız olduğunu düşündüğünüz
anlamına gelir. İnsanoğlu bunca şiir ve sözü yazabildiğine göre asla yanlız değildi. Yanlızlık bize sevdirilmeye çalışılan bir tür sömürü
sisteminin parçasıydı. Ki insan ilk önce yanlız olduğuna inandırılır ve sonra o yanlızlığın içinde kaybolduğu kabul ettirilir ve daha sonrada
sanal yanlızlık sanal bir sistemle paylaşılırdı. Ta ki içinde bulunduğu bu sistemi sorgulayana kadar. Sadece sorgulamak yetmezdi inanmamak
gerekirdi yanlız olduğumuza, yanlızlığın paylaşılmadığına, ve en önemliside yanlız doğup yanlız öleceğimiz olgusuna. Tanrının bile "biz" diye
bahsettiği kutsal kitapta insanların "ben" deme bencilliğinden doğmuş olamaz mıydı yanlızlık? Hatta öğretilmiş bir duygu ve kabul ettirilmeye
çalışılan güvensizlik duygusuyla insan beslenince zaten "biz" deme şansı kalırmıydı.
Çalışmaktan yorgun düşürülmüş düşünmeye zaman ayırmayan beden yığınları olmamız bekleniyor belkide. Yanlız doğduk yanlız ölüyoruz
duygusuna inandırılmış akşamları tv karşısında oturan her söylenen söze inanan her duyduğunu kabul eden hiç birşeye karşı gelmeyen
bir yığın insan sürüsü.. Kendini yalnızlığa inandırmış insanlar topluluğu ...
Hiçkimseye anlatmadıklarını milyonlarla paylaşabilen sahte cesurlar ....Bütün bunların içinde " bu zamanda insana güvenilmiyor canım ....
bu zamanda insanlar pek duyarsız ve yanlız" diyen sömürü sisteminin tamamlanmayan parçaları....
... Her seferinde söylenen tek söz ise " bu bir geçiş dönemi" ..
Uzun yıllardır bize inandırılan yanlız doğduk yanlız öleceğiz sözünün altının çizilmesi durumu. kaç metre kare evinin içinde ne kadar
yanlızlık çektiğinden bahseden görgüsüzler ordusunun peşinden giden artık hayatlar sinsilesinin parçası olmaya çalışan çocuklar,
gençler ve belkide bu tuzaklara kaç kez düşmüş bizler....

SERRA YETEK (aristoseres)

22 Şubat 2016 Pazartesi

"RÜYA GİBİ "

deli bir keder şarkısı tutturulmuş gidiyor arkamızdan
ikimiz de karanlık sokak ortasında bakakalmışız birbirimize
gözlerimizde yeni bir hüzün, sözlerimiz zehirli
birbirimize bakarak öldürüyoruz birbirimizi
ikimiz aynı anda başlıyoruz söze
aynı anda susuyoruz
izin vermiyoruz bilerek birbirimize
oysa ki aramızda yaşanan iki kişilik bir şey işte
yağmur başlıyor biz konuşmaya başlıyoruz
dudaklarımız ıslanıyor söylemek istediklerimizi susarken
içimizde garip bir burukluk dilimizde sitem
sessiz bir çığlık koparken yüreğimizde
biz ise o çığlık kadar susuyoruz işte
aynı anda yüzümüzü dönüyoruz karanlığa
aynı anda adım atıyoruz uzaklığa
içimizdeki çığlığı susturana kadar susuyoruz
geri dönmek istesek de birbirimize
kimse konuşmaya başlayamıyor işte
ellerimizde yumru, içimizde çığlık,
dudaklarımızda yağmur,
gözlerimizde yağmur
onsuz bırakma beni diyor bir yanımız
bir yanımız gitmeliyim diyor
oysa ki tanrı bizi birbirimizle sınıyor
içimiz Aşktan yanıyor
gözlerimiz dostluktan
yüzümüzü aynı anda dönüyoruz
uzatıyoruz ellerimizi
yürekteki duvar kanıyor
tam tutuyoruz ellerimizi
gün ağarıyor

28/12/2011
Serra Yetek
aristoseres